12 Aralık 2015 tarihinde kabul edilen ve 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren Paris Anlaşması, temel olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne dayanmaktadır. Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün sona erme tarihi olan 2020 sonrası iklim değişikliği rejimini düzenlemeyi ve bu süreçte, iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyoekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesini hedeflemektedir. Paris Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi ise, endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında (mümkünse 1.5 derece seviyesinde) tutulmasıdır. Bu hedef, fosil yakıt (petrol, kömür) kullanımının zamanla azaltılarak, yenilenebilir enerjiye yönelinmesini gerektirmektedir.

Bu bağlamda, kuruluş merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu (ISO) üyeleri, Eylül 2021 yılında Londra Bildirgesi’ni onaylayarak 2050 yılına kadar iklim değişikliği ile mücadele programlarını tamamlamayı taahhüt etmişlerdir. 170 ulusal standart kuruluşunun üyesi olduğu, üyeleri aracılığı ile, bilgiyi paylaşmak, ve yenilikçiliği desteklemek ve küresel zorluklara çözümler sunmak için gönüllü ve fikir birliğine dayalı çalışarak Uluslararası Standartlar geliştiren uzmanları bir araya getiren bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan ISO, bu taahhütle birlikte, alınması gereken acil eylemleri de standartların gelişim merkezine koymuştur.

Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu (ISO), 23.02.2024 tarihinden itibaren, yönetim sistem standartlarının 4.1 maddesi (kuruluşun bağlamı) ve 4.2 (ilgili tarafların ihtiyaç ve beklentileri) maddesine iki yeni gereksinim eklemiştir. Bu eklenen gereksinimler ile standartlara iklim değişikliği hususu dahil edilmiştir. Bu değişiklikler 31 standarda uygulanmıştır. Bu standartlar arasında, aşağıdaki yönetim sistem standartları da yer almaktadır:

Yayınlanan değişiklikler ile eklenen konular:

  • 4.1 Kuruluş ve bağlamının anlaşılması:

Kuruluş, iklim değişikliğinin ilgili bir konu olup olmadığını belirlemelidir.

  • 4.2 İlgili tarafların ihtiyaç ve beklentilerinin anlaşılması:

Not: İlgili tarafların iklim değişikliği ile ilgili gereksinimleri olabilir.

Bu değişiklikler nedeni ile standartlar yeniden yayınlanmamış veya standartlara yeni bir revizyon tarihi verilmemiştir. Swiss Safety Center AG tarafından yayınlanmış olan yönetim sistemi sertifikalarının geçerliliği devam etmektedir. Tarafımızca sertifikalandırılan kuruluşlar için yeni bir sertifika yayınlanmayacaktır. Ancak, bu değişiklikler 23.02.2024 tarihi itibari ile uygulanmakta olan yönetim sistemlerine entegre edilmelidir. Bu tarihten itibaren gerçekleştirilecek olan yönetim sistemi denetimlerinde (ilk sertifikasyon, gözetim denetimi ve yeniden sertifikasyon denetimi) bu değişiklikler ile ilgili uygulamalar sorgulanacaktır.

İklim Risklerine Bakış:

Sanayi devrimiyle birlikte insan faaliyetleri kaynaklı sera gazlarının atmosferdeki oranının artmasıyla tetiklenen iklim değişikliği; insanlığın geleceğini tehdit eden, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları olan en büyük sorunlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Bilimsel çalışmalar; iklim değişikliğinin Türkiye’deki her bölge ve su havzası için farklı sonuçları olacağına işaret etmekle birlikte, dünya geneline paralel olarak ülkemizde de ortalama sıcaklıkların artacağını, su kaynaklarının ciddi derecede azalacağını, tarımsal verim kayıplarının yaşanması ile gıdaya erişim sorununun büyüyeceğini, deniz seviyesinin yükseleceğini, kuraklık ve çölleşmenin artacağını, sel, taşkınlar ve orman yangınları gibi aşırı hava olaylarının sıklık ve etkilerinin artacağını göstermektedir. Bu doğrultuda, finansal istikrara ilişkin olumsuz değişimlerin de gerçekleşme olasılığı öngörülmektedir.

İklim değişikliğinden kaynaklanan riskler fiziksel riskler; akut ve kronik olmak üzere iki grup altında değerlendirilmektedir.

Akut riskler: Sel, orman yangını ve kuraklık gibi aşırı iklim olayları.

Kronik riskler: Ortalama hava sıcaklıklarının artması, yağış düzenindeki değişimler ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi uzun vadeli değişimler.

Değişen iklim koşulları ve aşırı iklim olaylarının organizasyonların varlıklarına, üretim süreçlerine ve tedarik zincirlerine doğrudan veya dolaylı etkileri olabilir. Bu etkiler sonucunda ilave yatırım maliyeti oluşması, işletme maliyetlerinde artışlar veya pazar kaybı yaşanmasına bağlı olarak gelirlerde düşüş gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle iklim değişikliği kaynaklı fiziksel etkilerin organizasyonlar için ciddi finansal sonuçlar doğurabileceği değerlendirilmektedir.

İşletmeler, iklim değişikliklerinin yol açtığı riskleri değerlendirmelidir.

  • Sera gazı emisyonlarına ilişkin düzenlemelere uyum sağlamak amacıyla kirletici tesislerin iyileştirilmesi ihtiyacı,
  • Emisyon kontrol sistemlerinin kurulumu için ortaya çıkacak yüksek yatırım maliyetleri
  • İhtiyaç duyulan kaynaklara erişimin zorlaşması ve tedarik zincirinin olumsuz olarak etkilenmesi;
  • Tarımsal üretimin azalması sonucu gıda zincirindeki bozulmalar ve maliyet artışları;
  • Teknoloji, tüketici tercihleri ve finansal piyasa beklentilerindeki değişimler;
  • Çeşitli sektörlerde varlık değerlerinde oluşabilecek büyük dalgalanmalar ve maliyetlerin yükselmesi;
  • Çalışma koşullarında ortaya çıkacak olumsuz etkiler ile birlikte artacak iş sağlığı ve güvenliği riskleri;
  • Ülkelerin yayınladığı iklim değişikliği eylem planlarındaki uygulamalardan ve mevzuatlardan kaynaklanan yaptırımlar,
  • İklim değişikliği riskine maruz sektörlerin; bankaların uyguladığı çevresel ve sosyal risk değerlendirme modelleri ve derecelendirme notları sonucunda krediye ulaşımda karşılaşılabilecek zorluklar,

bunlarla sınırlı kalmamakla birlikte, oluşabilecek risklere örnek olarak sıralanabilir.

İşletmeler, iklim değişikliğini azaltmaya yönelik kurumsal stratejilerini oluştururken;

  • Enerji verimliliğini arttırmak,
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak,
  • Altyapı ve ekipmanlarını iyileştirerek enerji tüketimini azaltmak,
  • İklim değişikliği ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında kurumsal farkındalığı arttırmak,
  • Fosil yakıt tüketen araçlar yerine elektrikli araç kullanımını tercih etmek,
  • Süreçlerinde oluşan atıkları azaltmak,
  • Enerji verimliliği yüksek ürün tasarımları yapmak,
  • Tasarladıkları ürünlerin, üretim süreçlerinin iklim değişikliği üzerindeki etkilerini değerlendirmek,
  • Kullandıkları doğal kaynak miktarını azaltmak için iyileştirmeler yapmak,
  • Akıllı bina sistemleri ile enerji tasarrufu sağlamak,
  • Ürün tedariği  ve personel taşımacılığı ile ilgili lojistik süreçlerini iyileştirerek karbon salınımını azaltmak,
  • Bilişim teknolojisi olarak Bulut vb. hizmetleri kullanarak, ihtiyaç duyulan donanım ve ekipman sayısını azaltmak, ve bu donanım ve ekipmanların üretiminden kaynaklanan emisyonların azaltılmasını sağlamak,
  • Covid 19 zamanında test edilmiş olan uzaktan çalışma ve video konferanslar aracılığı ile toplantıları uzaktan gerçekleştirerek karbon salınımını azaltmak,
  • Gıda güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik için gıda kaybı ve israfını azaltmak,

ve bunlarla sınırlı kalmamakla birlikte, benzeri konularda neler yapabileceklerini göz önünde bulundurabilirler.